Kelimelerin mecnunu olur mu insan?…
Oluyormuş.
Divanesi olmayan nerden bilsin?…
Anlatmaya kifayetsiz kalan ah o kelimeler.
Kadim bir ahşap duvarın yarığından içeri sızan ışık misali kelimeler…
Hüzmesinde hem varlık verir hem de varlığında eritir gönül açanı.
Gündüz güneş ısıtır…
Gece ay demler.
Siyah bir vagon katarı misali zihinde dolaşıp durur satırlar…
Üç nokta ile biter cümleler.
Eksik bir imla bu…
Ne soru işareti var ne de nokta.
Okura sarı görünür sayfalar…
Yazana mavidir.
Gökyüzüdür yazarın orası…
Ciğerlerine doldurduğu kelimeler ile nefes alır.
Dert ehlinin dermanıdır…
Gazeteye yazmasa duvara yazar divane.
Suya yazar…
Buğulu camdan medet umar.
20 yıla merdiven dayadım yazı işçiliğinde…
Eteğimdekileri değil içimdekileri döktüm.
Kuyudan su çeker gibi…
Her sabah aynı susuzlukla uyandım.
Kastamonu basınının yaşı yüz elli…
Son elli yılında “Kastamonu Gazetesi” var.
Memleketin ali menfaatleri yolunda…
Zerre sendelemeden.
Çınarın bir yaprağı olmak onuruna eriştim…
Cemil ve Melih Özel ağabeylerime bana bu onuru yaşattıkları için ömrümce şükran duyacağım.
Öğretmenim oldular…
Aynı zamanda hayat okuluydu çünkü Kastamonu Gazetesi.
Gazetemizin kurucularından Siyami Özel’e geç kaldım…
Bahtıma hep yanacağım.
Gazeteciliğin ne olduğunu yazdıklarından çözdüm…
Kötü dahi olsa bir kopyası olabildiysem ne mutlu.
Kastamonu Gazetesi alnının akı ile başladığı basılı yayım yolculuğunu aynı alın akıyla tamamladı…
Yarattığı kültürle basın tarihimize hoş olduğu kadar öğretici bir miras bıraktı.
“Bir Kastamonu Gazetesi geçti Kastamonu’dan” demeyelim…
Hep kalacak izi.
MUSTAFA AFACAN