Takvimden düşen her yaprak, ömrümüzden bir günü alıp gidiyor. Birkaç gün sonra 2022 yılını uğurlayacağız. Geride kalan yıllar için büyüklerimiz “sabah çiği gibi” derdi. Yaşayınca görüyor insan. Çocukken, “70 yaşımdayım” diyen birine rastlayınca, “ne kadar uzun yaşamış” derdik. Ulaşınca gördük ki, zaman dilimi o kadar da fazla değilmiş.
Önemli olan uzun yaşamak değil; sağlıklı ve huzurlu bir ömür geçirmek. İnsan ihtiraslı, aynı zamanda kaprisli bir varlık. Yaşarken çok şey istiyor. Arzularına ulaşmak için şartları zorluyor. Bu gibilere bakıp “gözünü toprak doyursun” deriz. Her ne olursa olsun hayatı düzgün yaşamak için iyilikten, doğruluktan ayrılmamak gerek.
Yıl biterken bir muhasebe yapmalıyız. Hayatı, kendimize ve topluma yararlı bir biçimde değerlendirdik mi? Çevremizdeki insanlarla ilişkilerimiz nasıl? Herhangi bir kırgınlığa sebebiyet verdik mi? Bu tür sorulara cevap aramalıyız. Bunlar hatalarımızı görmemizi sağlar, geleceğin planlamasında etkili olur. İnsan sürekli kendini sorgulamalı, sık sık empati yapmalı.
Son iki yıl ülkemiz için çok zor geçti. Bütün dünya gibi pandemi korkusu içinde yaşadık. Dostlarımızı, yakınlarımızı kaybettik. Öyle bir bela ki, aynı evde yaşayan iki kişiden birini alıp götürdü, diğerini adeta bağışladı. Sanki şans kurası çekilmiş gibi bir durumla karşılaştık. Bunun doğal bir felaket olduğuna inanmakta zorlanıyorum. İnsanlık, laboratuvarda üretilen bir virüsle test edildi sanki.
Pandeminin yanında diğer zorluklar da var. İnsanlar ekonomik açıdan sıkıntı çekiyor. Gelişmiş ülkelerde bile bir kesim kıvranıyor. Bizim ülkemizde de ekonomik dengeler dar gelirliler aleyhine bozuk. Fiyatların önüne geçilmiyor. Ücretlerin artırılması çare değil; çünkü ürün fiyatları da artıyor. Önemli olan hayat pahalılığını önlemek, paramızın değerini korumak. Temel sorunumuz ekonomi. Türkiye, ihracat için kaliteli sanayi malı üretmiyor.
Eğitimdeki düşüş, tarımdaki gerileme, işsizliğin artışı bizi üzüyor. Üniversite mezunları iş bulamıyor. O zaman bu gençleri niye okutuyoruz? Yıllardır aksayan bir eğitim sistemi var ama bir türlü çözemiyoruz. Kalkınmış ülkeler eğitim konusunda ne yapmış, bunları öğrenmek, uygulamak bu kadar zor mu? Eğitimi düzene koyamadığımız sürece kalkınmanın hayal olduğunu bilmeliyiz. Mesleğe başladık aynı sorunları konuşuyorduk, elli yıl geçti yine aynı şeyleri tartışıyoruz. Görüşler farklı olabilir ama bana göre ülkemizin en önemli sorunu eğitim. Zira kalkınmanın merkezinde insan ve onu yetiştiren eğitim var.
Tarım kesimi büyük sıkıntı içinde. Dış ülkelerden tarım ürünleri ithal ediyoruz. Biz neden üretemiyoruz? Nerede yanlış yapıyoruz? Son pandemi olayı gösterdi ki, tarım en stratejik alan. Kendimiz üretmediğimiz sürece geleceğimiz tehlikede. Ülkemiz gıda konusunda asla dışarıya bağımlı olmamalı. Yakın zamana kadar kendi kendimize yeten ilk on ülke arasında yer alıyorduk. Bu özelliğimizi kaybettik. Yeteri kadar suyumuz ve bereketli topraklarımız var. Öyleyse işler neden iyi gitmiyor?
İşsizlik en önemli sorunların başında geliyor. Herkes devlet kapısında iş arıyor. Gençler, özellikle üniversite mezunları işsiz. İstihdam yaratan alanlara yeteri kadar yatırım yapılmıyor. Yaz mevsimi bitti, mevsimlik iş yerleri kapandı; şimdi işsizlik daha çok artacak. Bu durum nereye kadar devam edecek?
Geriye dönüp bakıyorum; eğitimi, tarımı, işsizliği, ekonomiyi hiç tartışmıyoruz. Geçmiş yıllarda bütün televizyon tartışmaları “baş örtüsü ne olacak?” sorusuyla başladı. Aylarca bu konuyu gereksiz yere konuştuk. Bunun ekonomiye, işsizliğe ne faydası oldu?
Bugün yine aynı durum söz konusu değil mi? Cumhurbaşkanlığı seçimi tartışılıyor. Millet ittifakının adayı kim olacak? Sonuçta iki ittifak adına iki aday yarışacak. Her akşam bu tartışmalardan bıktık, usandık. Hep varsayımlar üzerine hareket ediliyor. Kanallar değişik bile olsa aynı insanlar konuşuyor. İster inanın, ister inanmayın; mayıstan beri televizyon izlemiyorum.
Son yıllarda tartışmalarının yavanlığı gözden kaçmıyor. İktidarı veya muhalefeti temsilen konuşma yapanlar hep aynı kişiler. Sıra geceleri gibi televizyonları dolaşıyorlar. Bunlar icazetli konuşmacılar her halde? Her konuda fikir yürütüyorlar; ekonomi, güvenlik, dış politika, hukuk. İlk çağdaki sofistler gibi, kendilerini her alanda yetkin görüyorlar. Kim, hangi kanalda, kaç kez konuşmuş; araştırma yapılsa ilginç bir durum ortaya çıkar. Eskiyen yüzler diye bir kavram var, bunların bilgisi yok mu bu konularda?
En ilginç konuşmalar güvenlik ve savaş üzerine yapılıyor. Senaryolar hazırlanmış; yanda bir harita, eline çubuğu alan konuşuyor. Harekât şuradan başlamalı, yok buradan girilmeli vs. Stüdyo sanki harekât merkezi olmuş. Böyle hassas konular televizyon ekranlarında konuşulmaz. Harekâtı yapacak askerin veya güvenlik biriminin elinde bir plan var. Sessizce uygular geçersiniz; iş bitince herkesin haberi olur.
Televizyonlardaki tartışmalar iki karşıt görüş üzerine kurgulanıyor. Bunun orta yolu yok mu Allah aşkına? Muhalefetin haklı eleştirileri neden dikkate alınmıyor? Veya hükümetin doğru işleri neden göz ardı ediliyor? Doğruyu takdir ettiğimiz gibi, yanlışı da söylemeliyiz. Bütün renkler siyah ve beyazdan ibaret değil. Toplum kutuplaşınca doğruyu kimler söyleyecek?
Yıl biterken biraz da kendimizden söz edelim. Bu yazı yılın son yazısı. Kastamonu gazetesinde ilk köşe yazım 3 Ocak 1981 günü “Şehrimizde yurt sorunu” başlığı ile yayımlanmıştı. 41 yıl geride kaldı. Seleflerim gibi ben de yazıların künyesini tutmadım. Sanırım 2000’lere yaklaşmıştır. Yazıların bazılarında tarihî belge kullandım, okuyucuyu bilgilendirmeye çalıştım. Umarım yararlı olmuştur.
Yazı yazmak gittikçe zorlaşıyor. İnsanlar eleştiriden hoşlanmıyor. Çağdaş insan, hakaret içermediği sürece tenkitleri hoşgörüyle karşılar. Bizim insanımız kendini eleştirenleri adeta düşman kabul ediyor.
Yazmak, zevkli ama zor. Anonim bir söz var; “doğru söylerim halk razı değil, eğri söylerim Hak razı değil”. Halka değer vereceğiz elbette; ancak doğruyu da söyleyeceğiz. Gazetenin görevi okuyucuyu doğru bilgilendirmektir. Mehmet Âkif diyor ki, “Şudur benim cihanda en beğendiğim meslek: Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek.”
Yeni yılınız kutlu olsun. 2023 ülkemize ve insanlığa barış, huzur ve mutluluklar getirsin. Güzel günlerde buluşmak umuduyla hoşça kalın.
Mustafa Eski