Haftanın ilk gününden selamlar. Büyük çoğunluğun aksine Pazartesi Sendromu yoktur bende. Tuhaf bir şekilde çocukluğumdan bu yana sevmişimdir pazartesi günlerini. İlla değişik olacağım ya bende pazar günleri sendrom yaratmıştır. Hâlâ da sevmem pazarları. Sanki zorundaymışız gibi bir yığın pazar adeti vardır. Pazar kahvaltıları, Pazar gezmeleri vesaire vesaire… Cumartesi kahvaltım meşhurdur o yüzden. Pazar günü kendimi pazartesiye hazırlarım. Hafta boyunca yapacaklarımı hayal ederim. Çünkü haftanın bu ilk gününü her zaman yeni bir başlangıç olarak görmüşümdür.
Her yeni yılın başlangıcı büyük başlangıçtır. Ayların ilk günleri makul başlangıçtır. Ama o pazartesileri yok mu o pazartesileri… Onlar en heyecan verici başlangıçtır. Pazartesinden pazara kadar isterse ben berbatından geçsin isterse de en streslisinden, nasıl olsa diğer pazartesi hemencecik geliverecek. Bir önceki hafta sıfırlanacak ve yeniden dağıtılacak kartlar. Ve bu yeni pazartesi daha iyi olacak. Olmadı mı? Varsın olmasın… Çünkü hayatımı aylar üstüne kurgulasaydım yeni başlangıç için on iki şansım olacaktı. Ve dahi eğer bahsimi tüm yılın üstüne oynasam elimdekilerin hepsini tek ihtimale yatırmış olacaktım… Oysa pazartesiler öyle mi? Ondan bir sürü var. Hem de tam elli iki tane… Elli iki defa deneme, elli iki defa yanılma…
Biliyorum komik ve kafa karıştırıcı bir hesap yapıyorum. Hatta kimilerine tuhaf bile geliyor. Haydi öyle olsun bu Sendromsuz Pazartesi Ritüelim…
Yine de umudumu yitirmeden açıklamaya çalışayım yürüttüğüm mantığı. Diyelim ki yedi yüz sayfalık bir kitaba başlayacağım. Eğer yedi yüz sayfayı bir anda bitirmeye kafaya koyarsam altında ezilirim. Okumaya çalışsam da bir türlü bitmez. İşte bu yüzden önce kitabın kaç bölüm olduğuna bakarım. Diyelim ki otuz bölüm var ve ortalama yirmi üçer sayfadan oluşuyor. Artık elimde bitirilmesi gereken otuz bölüm ve her bölüm için de yirmi üç sayfam var. Bu adımın ardından günlük kaç sayfa ortalamam olduğuna bakarım. Benim ortalamam günde iki yüz sayfa civarı ama burada genel okur ortalaması üzerinden gidelim ve günde elli sayfa diyelim. Günlük elli sayfa demek kitabın iki bölümü demek. Otuz bölümü ikiye böldüğümüzde de on beş ediyor. Yani yedi yüz sayfalık kitabı aşağı yukarı on beş günde bitirebilir hale gelmiş oluyorum.
Aynı şeyi şehirlerarası yolculuklarımda da yaparım. Diyelim ki buradan Adana’ya gidelim. Toplam kat etmemiz gereken mesafe altı yüz altmış bir kilometre. Aşağı yukarı da sekiz saat sürüyor. Epeyce uzun bir yol. Eğer final hedefimi direkt Adana olarak tasarlarsam yol yine gözümde büyür. Bunun yerine burada da hedefimi parçalara bölmeye başlıyorum. Yola çıktıktan sonra kilometre tabelasındaki ilk yakın mesafeyi hedefliyorum. Ardından diğer yakın. Diğer yakın. Yol boyunca vereceğim molaları da zihnimde belirlemiş oluyorum. Böylece elimde hem kısa mesafeli hem de orta mesafeli iki hedefim olmuş oluyor. Bu küçük parçaları bitirirken asıl büyük hedefe de adım adım yaklaşmış oluyorum. En sonunda da yol kendiliğinden bitmiş oluyor.
Hedeflerimi bu şekilde parçalamak her zaman işime yaradı. İşte bu yüzden pazartesileri de ayrı bir önem taşır benim için. Geçen haftayı eğrisi doğrusu ile bitirdim ve şimdi önümde daha verimli olmayı planladığım koca bir hafta var derim. Tüm pazartesi sabahları normalden daha erkenden kalkarım. En afili olacağım şekilde hazırlanırım. Ya bismillah deyip başlarım haftama…
Eğer pozitif bir ruh hali ve enerjisi ile ilk hamlenizi yaparsanız kesinlikle devamında zorluk bile çıksa pozitif halinize halel gelmemiş oluyor… Nedense alıştırmışız kendimizi işlerin olmaz tarafını görmeye, zorluklardan dem vurmaya. Hep negatif hep negatif… Negatifle negatifin çarpımı sadece matematikte pozitif eder. Ruh halimizde ise negatifi istediğiniz kadar negatife çarpın, bölün, çıkartın veya bölün sonuç kaçınılmaz olarak yine negatif eder. Pollyanna olmaktan da söz etmiyorum elbette ancak pozitif yaklaşımın ve olumlamanın gücüne de yürekten inanıyorum.
Bugün bu yazıyı okurken hangi ruh halinde olursanız olun azıcık da olsa güvenmenizi istirham edeceğim. Bu yazıyı bitirdiğiniz kapatın gözlerinizi ve tüm haftanın kusursuz huzurlu ve verimli geçeceğini hayal edin. Sonra eğer pazartesiniz sendromlu ise onun artık sendromsuz olduğunu söyleyin kendinize. Kesinlikle eminim ki hafta daha kolay ve güzel geçecek…
Tamam böyle yapınca bir anda terfi almayacaksınız. Bir anda marketler yüzde doksan indirim yapmayacak. Havalar hep ılık geçmeyecek ancak hiç değilse tüm bunlara sizin tolere eşiğiniz yükselmiş olacak. Zorluklar zorluk olarak kalacak ama sizin sendromsuz haliniz her şeye karşı tolere eşiğini yükseltecek… Denemesi bedava 😊
O halde ben sendromsuz pazartesime devam etmek ve çarşamba tekrar buluşmak üzere şimdilik size veda ediyorum… Sağlıcakla kalın…
ZEKİ GÜRDAL KARAOĞLU