Mahmut İSLAMOĞLU
Kastamonu’nun geçmişe dair kültürel kodları birçok bilgiyi barındırmasına karşın bunların bir kısmı henüz açıklığa kavuşamamıştır. Özellikle beylikler dönemi ile başlayan süreçte Kastamonu Anadolu’nun önemli bir kültür merkezi olurken hem bilim hem de sanat alanlarında üretici olduğu kadar ürettiği bu bilgi ve sanatları da Anadolu’ya ihraç eder konuma gelmiştir. Kastamonu’nun Anadolu kültür tarihindeki aslında çok da hakkı verilmemiş yerlerinden biri de hüsnü hat sanatıdır. Bu sanat alanında birçok değerli üstat yetiştiren Kastamonu’da hem Osmanlı hem de Cumhuriyet Dönemlerini temsil eden Muhiddin Tanır da bu sanatın önemli isimlerinden biri olarak tanınırken son dönemdeki bazı araştırmalarla hakkında daha fazla bilgi sahibi olmaya başladık.
Hüsnü hat sanatında Kastamonu’nun yeri üzerine araştırmacı-yazar Mustafa Bektaşoğlu’nun “Hat Sanatı ve Kastamonulu Hattatlar” isimli eseri tam bir kaynak eserdir. Bektaşoğlu bu eserinde tespit ettiği 74 hattat hakkında bilgiler vermiş, biyografilerini sayfalara taşımış ve birçok alanda olduğu gibi bu alanda da insanları aydınlatmıştır. Mustafa Bektaşoğlu’nun bu eserinde yer alan sanatçılardan biri de bugün bizlerin de yaptığımız bazı araştırma ve çalışmalar neticesinde yeni bilgilerine eriştiğimiz ünlü hattatımız Muhiddin Tanır hocamızdır.
Muhiddin Tanır kimdir?
Muhiddin Tanır 1876 yılında merkez ilçeye bağlı Karamukmolla Köyünde doğmuştur. Babası dönemin din bilginlerinden Kirişçi Hoca Mehmet Efendi, annesi ise Reşide Hanım’dır. Muhiddin Tanır ilk eğitimini babası Kirişci Hoca tarafından almış bu eğitimin içinde dini bilgilerin yanında hata sanatı da yer almıştır. Çocukluk yıllarını babasından aldığım eğitimle birlikte köyünde geçirmiştir. İlk eğitimi sonrasında köylerinin Tekke Mahallesi’ndeki Sukuti Sultan Camii’nde hatiplik yapmıştır. Yıllar içerisinde din ve özellikle de Hüsnü Hat sanatındaki eğitimini ilerletmesi yanında kendini oldukça geliştirmesine bağlı olarak askerlik hizmetinden sonra Mısır’a gitmiştir.
Kahire’deki El-Ezher Üniversitesinde müderris olarak hat dersleri vermiş ve bu sayede de oldukça tanınana bir sanatçı olmuştur. Kendisi hat sanatının üstatlarından biri olması yanında iki eliyle hat yazabilen ender hattatlardan biri olarak tanınmıştır. Bazı eserlerinde “Yasari” imzasını kullandığı da görülür.
Mısır’dan döndükten sonra yeniden memleketine yerleşen sanatçı bu kez köyüne değil Kastamonu merkezine gelmiştir. Mısır’daki mallarına karşılık olarak Yakupağa Camii civarında maalesef günümüze ulaşamayan bir konağa yerleşen sanatçı yaşamının kalan kısmını burada geçirmiştir. Burada, “Çatlakkapılı Muhittin” olarak da bilinene sanatçının ömrünün son yıllarının yokluk içinde geçtiği bilgilerimiz arasında yer alırken kendisi 1956 yılında vefat etmiştir.
Önemli bir keşfin serüveni
Kastamonu’da koleksiyonerlerde çok miktarda hat yazısı bulunmaktadır. Muhittin Tanır Hocanın hatlarındaki ustalığı ve hat sanatındaki mahareti bu hat yazılarda görülmektedir. Ölümünden günümüze kadar gelen yıllarda bu kıymetli hattatımız unutulmuş ve mezarı dahi bilinemez hale gelmiştir. Hat meraklıları ve ilgili araştırmacıların yaptıkları araştırmalarda maalesef bugüne kadar mezarı tespit edilememişti.
Son dönemde özellikle de geçtiğimiz aylarda açtığımız “Kastamonulu Hat Sanatçıları” sergimizle artan ilgiye karşılık bu büyük üstadımız için yeni bilgi arayışını artırdım. Ve üstadın 1957 yılında vefat edip de Belediye Su Arıtma Tesisi üzerinde yer alan mezarlığa defin edildiğini bildiğimiz oğlu Turgut Tanır’ın mezarı çevresinde araştırma yaparak işe giriştim. Buradan herhangi bir sonuç alamayınca Muhiddin Tanır’ın köylüsü ve aynı zamanda akrabası olduğu yeminli mali müşavir Ali Osman Kurtçu’yu ve onun vasıtasıyla da Karamukmolla Köyü eski muhtarlarından Hüseyin Sezer’e ulaşarak köy ve mezarlığında da araştırma yapmak istediğimi belirttim. Muhtar Hüseyin Sezer, büyük bir memnuniyetle yardımcı olabileceğini belirtince 30 Kasım Pazar günü köye gittim ve köyün mezarında da maalesef “ Tanır Ailesine” ait herhangi bir bireyin mezarının olmadığını gördüm. Ancak burada yeni bir gelişme oldu ve Muhtar Hüseyin Bey, hattat Muhiddin Tanır’ın büyük oğlu Hasan Tanır’ın oğlu Fahri Tanır’ın iletişim bilgilerini tarafıma verdi.
Fahri Tanır, başta çektiği belgesel ile Sinop Helesa Geleneği’nin Türkiye Kültürel Miras Listesine girmesini sağlamış ve başka birçok projesi ile tanınan ünlü bir yönetmendir. Zaman kaybetmeksizin Ankara’da yaşayan ünlü yönetmen Fahri Hocayı aradım ve o da ilgimi karşılıksız bırakmadı. Kendisi Kastamonu’da ikamet eden Selahattin Beye ulaşmam ile daha çok bilgi sahibi olabileceğini belirtti. Bu hızlı iletişim trafiği içinde Selahattin Beye ulaştım ve kendisini tanıdığı Muhiddin Tanır’ın bir başka oğlu olan Turgut Tanır’ın eski eşi Fikriye Hanımla birlikte Kastamonu’daki mezarlığa geri döndük.
Fikriye Hanım eski eşi Turgut Tanır’ın mezarının altındaki kaybolmaya yüz tutmuş ve sadece dizili taşlar şeklinde görünen mezarı işaret ederek Muhiddin Tanır hocanın mezarı burası olduğu belirtti. Hemen yanındaki betonla yapılmış mezarın da Muhiddin Tanır hocanın eşi Refia Hanıma ait olduğunu belirtti. Refia Hanımın da taş baskı ustası olduğu ve aynı zamanda bir ressam olarak eserler verdiğini de o anda öğrendim. Fikriye Hanımın aktardığına göre Muhiddin Tanır hocanın Hasan Tanır, Turgut Tanır ve Sami Tanır adlarında üç oğlu ve bir de kıza sahip olduğu; bunlardan en küçük oğlu Sami Tanır’ın da Karamukmolla Köyü Molla Mahallesi Camii’inde hat yazıları ve süslemeleri mevcut olduğu da bilgilerimize eklenen yenilikler oldu.
Bu büyük hattatımıza dair bilgilerimiz gün geçtikçe gelişirken sanırım şimdi sırada sanatçımızı kentimize ve kültür hayatına tanıtmak için daha çok çalışmak; uzman ve kamu desteği almak gerekiyor. Ki bu noktada hat koleksiyoneri ve araştırmacı Emrah Küçükşengün’ün de bu yeni bilgilerle birlikte daha geniş bir araştırmayı yayınlayacağını duyurmak isterim. Ama aynı zamanda da aynı Kastamonu ismini yücelten birine karşı ahde vefa olarak mezarına olması gereken özen ve ilgiyi göstermek olacaktır. Kısa sürede bu sanatçımıza dair birçok yeni bilgiye ulaşmamı sağlayan başta Fikriye Hanım ve Selahattin Beye, ardından Hüseyin Sezer ve Ali Osman Kurtçu’ya ve tabi ki ünlü hatta Muhiddin Tanır’ın torunu ünlü yönetmenimiz Fahri Tanır Hocamıza sonsuz saygı ve şükranlarımı sunuyorum.