1968 yılında yorgancılık mesleğine başladım. Altı yıllık çıraklık ve kalfalık döneminden sonra 1974 yılında ilk dükkânımı açtım. Askerlik zamanı gelince vatan borcu dedik kutsal görevimizi yapmaya gittim, dükkânımı kapattım.
Askerlikten dönünce kamu kurumlarında çalışma olanağım varken ben kendi mesleğimi yapıp ülkeme katma değer üretmeyi yeğledim. İşimi çok seviyordum. 60’lı 70’li yıllarda zanaatkârlar Türkiye’mizin büyük büyük iş gücü ve ekonominin lokomotifiydi. Her ustanın yanında kalfa, çırak vardı. Ülke genelini düşününce yüz binlerce iş olanağı ortaya çıkıyordu. Ne yazık ki o yıllardan sonra bu güzel ülkemizi yöneten hükümetlerin yanlış siyasal tutumları zanaatkârları yok etti.
Şöyle belleğimizi bir yoklarsak hancılık, hamamcılık, kunduracılık, yorgancılık, sepetçilik, kalaycılık, bakırcılık, urgancılık, oymacılık, terzilik ve daha çok sayıda meslek birer birer ortadan kalktı. Devleti yönetenlerden beklentimiz, tünelin karanlığına girmeden, henüz umutlarımız tümüyle tükenmeden zanaatkârlarımıza el uzatılmasıdır. Her kentte neredeyse bir elin parmakları kadar kalmış olan bu az sayıdaki ustalara sahip çıkılması, yeni zanaatkârların yetiştirilmesi tek dileğimizdir.
Aslında yapılması gereken çok basit bir iştir. Devletimiz her zanaatkârımızın yanında çalışanların sigortasını ödese, kirada olanların stopajlarını kaldırsa bu sorun büyük oranda çözülür.
Ülkemizin refahı için kesinlikle üretimi artırmak zorundayız. Üretim yalnızca fabrikalarla olmaz. Can çekişmekte olan zanaatkârlarımız yaklaşık bir yıldır salgın nedeniyle iyice tükenme noktasına gelmiştir. Salgının getirdiği koşullar yetmezmiş gibi son uygulamalarla cenaze namazımız kılınmıştır. Hafta sonlarında fabrikalar, dev holdingler, şirketler çalışırken bizlerin kepenk kapatması kabul edebileceğimiz bir durum değildir. Biz hafta içi bir saat mesaimizi bile düşünürken hafta sonu çalışmamıza izin verilmemesi bizi çok zor durumda bırakmaktadır.
El emeği göz nuruyla çalışan zanaatkârlar toplumun saygın, üreten, sevilen kişileridir. Ülkesine bağlı, vergisini veren, katma değer üreten, istihdam yaratan çalışkan insanlarız biz. Biz zanaatkârlar susuz kalan topraklar gibi üstümüzde dolaşacak yağmur yüklü bulutları bekler olduk. Koşullar bizi çamura sapladı, çırpındıkça batıyoruz.
Ünlü yazarımız Rıfat Ilgaz son nefesinde “Elim birine değsin / Isıtayım üşüdüyse / Boşa gitmesin son sıcaklığım” der. Biz de devletin elinin bize değmesini bekliyoruz. Bu ülke için nasıl ki 20 ay dükkânımı kapatıp askerliğimi yaptıysam; nasıl ki 46 yıldır devletime vergimi verdiysem bu zor günlerde devletin de benim gibi zanaatkârlara elini uzatmasını beklemek en doğal hakkım.
ŞAKİR KABA
Yorgancı