10 Aralık 2021 tarihinde, 80 yaşımızı tamamlayıp 81. yaştan gün almaya başladık. Seksen yıl ne de çabuk geçti. Babam, 1959 yılında memuriyete başlayabilmem için mahkeme kararıyla yaşımı büyütmüş, doğum tarihimi 10.02.1941 olarak düzelttirmişti. Emekli Sandığındaki doğum tarihim bu. Mahkeme kararını Araç Nüfus Müdürlüğü kütüğe işlememiş.1959 Ağustos ayında ilkokul öğretmeni olarak devlet hizmetine başlayınca bir gün dinlendirmek amacıyla gözlerimi beş dakika kapatayım dedim, az sonra gözlerimi açtım ki, bir de ne göreyim? 81 yaşına gelmişim.
Babam polis memuru Remzi Tan Tokat’ta görevliyken 10 Aralık 1941 tarihinde Araç’ın Kavacık köyünde doğmuşum. Annem Rafiye kadın, beni ve ağabeyim Özdemir Tan’ı gurbet ellerde doğurmak istememiş. Annesi, kardeşi, akrabaları Kavacık köyünde. Gaziantep’te ilk oğlu Süleyman’ı (şehit dedemin adını taşıyan) hastalık sonucu kaybettiğinden ağabeyimin doğumundada şehre soğuk. O yıllarda Gaziantep yine çok sıcak. Sıtma, şark çıbanı yaygın. Nitekim, 30 Ağustos 2020 tarihinde Hakk’ın rahmetine kavuşan ağabeyim Özdemir Tan’ın sağ yanağındaki şark çıbanı izi önlenemedi. T.C. Kimlik Belgemizdeki doğum yeri Kavacık yazısından daima gurur duyduk. Bir köy çocuğu olarak; Cumhuriyet’in, yüce Atatürk’ün sağladığı imkânlarla 8 yıl yatılı okuyup MEB, Kültür, Kültür ve Turizm Bakanlıklarında 37 yıl görev yapıp Genel Müdür unvanıyla emekliye ayrılmak, yüz cilde yakın kitap üretmek her kula nasip olmaz. Bu yüzden Allah’a hep şükrediyorum.
MEB Millî Folklor Enstitüsünde 1970 yılı sonunda Müdür Yardımcısı ve Araştırmacı olarak göreve başladığımızda tanıştığım yaşlı, tecrübeli folklorculardan Mehmet Şakir Ülkütaşır (1894-1981) 1973’te Millî Folklor Araştırma Dairesi Başkanı olunca bana dedi ki; “Evladım bu görevlerde zaman su gibi akıp geçer. Ben bu sabah 6 yaşında çocuktum, öğleyin sana gelirken bir de baktım ki 79 yaşındayım. Ne yapacaksan, 50 yaşına kadar. 50’den sonra bir gün hastane bir gün cami avlusundasın. Yakınların, dostların hastalanacak, ölecek çünkü.” Ülkütaşır’ın bu sözlerine güldük geçtik ama Ankara’da tutunmak, aileme iyi hayat şartları hazırlamak için var gücümüzle çalıştık. Hem eğitimimizi tamamladık, hem yöneticilik yaptık, hem kitaplarımızı, makalelerimizi yazdık, hem de oğlumuz Mustafa Özgür’e TED Ankara Koleji İlk Kısım Başyardımcısı Mefharet Tan’la birlikte iyi bir öğrenim ortamı sağladık…
Ne zaman 80 yaşa geldik; zamanın, gençliğin, orta yaşın değerini daha iyi anladık… Oysa atalarımız; deneyimle bu bilince çoktan ulaşmış, bize güzel öğütler vermişti. Biz, onların sözlerini zamanında duyamadık. Kitaba, kütüphaneye ulaşmak hiç kolay değildi. Geçim şartları inanınız bugüne göre daha zordu. Günümüzde her aile bireyi daha yirmili yaşlarda akıllı telefon, otomobil, bilgisayar ve ev sahibi olmak istediğinden hayat ona çok zor geliyor. Kendini yoksul hissediyor. Düşük ücretli işleri beğenmiyor.
Bakınız atalarımız ömrün değeri, zamanın hızı ve bizi bekleyen kaçınılmaz son konusunda neler söylemişler, neler yapmamızı istemişler? Atasözü, deyim sözlüklerinden, gelenek ve göreneklerle ilgili kitaplardan sizler için seçtik.
Gençliğin kıymeti ihtiyarlıkta bilinir.
Gençlik bahara, ihtiyarlık kışa benzer.
Gençliğine güvenme, ölenler hep yaşlılar mı?
Gençlik kuş idi tutamadım, ihtiyarlık samur kürk idi kimseye satamadım.
Gençlik uçar kuştur, ihtiyarlık nâçar iştir.
Gençlik otuz yaşından sonra akşam güneşi gibidir, insanın alnından öper gider.
Gençlikte taş taşı, kocalıkta ye aşı.
Gönlü geçenin ömrü geçer.
İhtiyarlar sıra sıra, gençler ara sıra ölür.
İhtiyarlık altın top olsa, alıp başına koyma.
İhtiyarlık kapıya konacak şey değil ama geliyor.
İhtiyarlık pîrlik, bir mudara dirlik/ne kötü dirlik.
İhtiyarlıkta yoksulluk güçtür.
İhtiyarı yiğit eden elbisedir.
Ömür der “bin yaşadım”, gönül der “şimdi geldim”.
Sarık dolanana kadar yaşlılık gelir.
Seksenle doksan arası, evden çıkma kör olası.
Yaşlılık torun tahtıdır.
Malım beni yeldirir, yaşım beni öldürür.
Ömrümü yakama dikmedim ya!
Sac düzen aldı hamur tükendi, ev düzen aldı ömür tükendi.
Yaş seksen, ölüm ahsen.
Yat kalk, yat kalk, bir gün temelli yat.
Yetmiş ecele, yetmiş evliya karşı duramaz.
Zakir Ağa öldü, ölmeyen sevinsin.
Zalim aldı ben verdim, zalim öldü ben kaldım.
Diriler dururken ölüler helva yemez.
Bir gün yağlı, bir gün yavan; bir gün de derler öldü Gaman.
Falan öldü, filan öldü, bir gün derler Sinan/Kenan öldü.
Dudak yas tutmaz.
Sivaslı halk kültürü araştırmacısı Müjgân Üçer’in yöresinden derlediği, hayatın üç geçiş dönemi doğum, evlenme ve ölümü ifade eden çok güzel bir halk sözü var: Beşik, eşik, keşik. Biz beşiktesallandık, eşiği 56 yıl önce Mefharet Hanım’la atlayıp geçtik, şimdi keşiğimizi bekliyoruz demek ki… O kadar güzel bir ömür yaşadım ki tahta ata bindiğimde dört nala süreceğim, halk deyişiyle yalan dünyadan essah dünyaya…
NAİL TAN