Hikâyenin adı, Hikâye-i Sipâhî-i Kastamonî. Kastamonulu Sipahinin Hikâyesi Aslı İstanbul Millet Kütüphanesi 146 numaralı yazmadadır. Prof.Dr. Hasan Kavruk tarafından tespit edilmiş ve ilk defa 1998 yılında yayımladığı kitabında incelenmiştir: Eski Türk Edebiyatında Mensûr Hikâyeler, İstanbul 1998, s.97-99. Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları: 2789.
- yüzyılın başlarında kaleme alınmıştır. Prof.Kavruk’un eserin konusuyla ilgili açıklaması şöyledir (s.97-98):
“Kastamonulu sipahi Ali Bey, üç ayda bir ulûfesini (maaşını) almak için İstanbul’a gelmektedir. Bir seferinde ulûfesini alıp işini bitirdikten sonra geri dönüş hazırlığı yaparken Sultan Ahmed Câmii civarındaki hanlardan birinde daha önceleri Kastamonu’dan İstanbul’a gelip yerleşen eski bir arkadaşı ile karşılaşır. Arkadaşı Ali Bey’i evine götürmek ister. Eve giderlerken de Hindistan’a yaptığı seferden, oralarda gördüğü, içi oyularak şehir hâline getirilen dağlardan bahseder. Bu arada çok kalabalık bir kahvehane görürler. Ali Bey, merak ederek içeri girer. Kalabalığın ortasında yakışıklı bir delikanlı oturmaktadır. Ali Bey, Çavuşzade denilen delikanlıya hayran olur. Kastamonu’ya dönmez, Çavuşzade’nin karşısında bir ev kiralar. Çavuşzade, çok ciddi bir delikanlıdır. Ali Bey, ancak altı ay sonra onunla tanışabilir. Çavuşzade, Ali Bey’i evine götürür ve başından geçenleri anlatır. Babasını, küçük yaşta kaybetmiştir. Bir gün yoldan geçen güzel bir kadına âşık olur ve onu takip eder. Kadınla tanışıp bir yıl yaşarlar. Kadın evlidir ve Çavuşzade’yi kaybetmekten korkmaktadır. Başkasına yâr etmektense onu öldürmeyi bile göze alacak bir kadındır. Bir gün Çavuşzade’ye, başka kimseyle ilişki kurmayacağına dair yemin ettirir. Bu sırada, Çavuşzade’ye tutulan bir kadı kızı, delikanlıyı bu kadından kurtarmak için kendisini ona teslim eder. Kadın, bu olayı öğrenince Çavuşzade’yi öldürmek ister. Her ne pahasına olursa olsun kadını görmek isteyen Çavuşzade, Ali Bey’i de yanında götürür. Kadının evinde dolaşırken bir ara bahçede cellatları gören Ali Bey, Çavuşzade’ye tehlikeyi haber verir. İkisi hemen oradan kaçmayı başarırlarsa da cellatlar peşlerine düşer. Çok iyi silah kullanan Ali Bey daha önceden yanına aldığı kılıçla cellatları altetmeyi başarır. Evlikadının intikamından korktuğu için kadının kızı ile evlenmeye razı olan Çavuşzade, bu kararını uygular ve kısa zamanda nikâhlanıp evlenir. Ali Bey’le kardeş gibi olurlar. Ali Bey, Çavuşzade’nin kayınpederinin tavassutuyla paşa olup veziriazamlığa kadar yükselir.”
Prof. Kavruk’un incelemesine göre hikâyenin yazarı belli değildir. Bir çerçeve hikâyeye bağlı altı müstakil hikâyeden oluşmaktadır. Din dışı bir aşk hikâyesidir. 17. yüzyıl İstanbul hayatını çeşitli yönleriyle aksettirmesi bakımından da özel bir öneme sahiptir. Yazarın incelemesine göre eserin ancak bir nüshası bulunmaktadır.
Kitapta, hikâyenin orijinal metni verilmemiştir. Prof.Dr. Eyüp Akman’a bir iş daha çıktı demektir. Kastamonu Yazma Eserler Kütüphanesi, asıl yazma eserlerin yanı sıra, Kastamonu’yla ilgili yazma eserlerle ilgili dijital bir bölüm de ihdas etmelidir. Belki de yapılmıştır.
Kastamonu öylesine köklü bir kültüre sahip ki, neredeyse hangi kitabı karıştırsak karşımıza bir yönüyle Kastamonu çıkıyor. Tesadüfen bir halk hikâyesini araştırırken karşımıza, sözünü ettiğimiz Hikâye-i Sipâhî-i Kastamonî’nin çıkıverdiği gibi…
NAİL TAN