29 Ekim’e giden yolculuğun “hayati” virajlarından biri 16 Eylül 1919 gecesi Kastamonu’da dönüldü. Atatürk’e “Gözüm Sakarya’da, kulağım İnebolu’da” dedirtecek kadar “olmazsa olmaz” bir hamleydi bu…
Kastamonu, “Kuvayı Milliye” safına geçti.
“16 Eylül 1919 ” olmasaydı…
“29 Ekim 1923” olmazdı.
Üsteğmen Şevket Bey’in ruhu şâd olsun…
Kastamonu’yu padişah ve dolayısıyla emperyalist işbirlikçilerin safından çıkarıp, “Ya İstiklal, ya ölüm” diyen Kuvayı Milliye safına geçirdi o gece, bir avuç vatanseverle birlikte.
16 Eylül gecesi…
“Kastamonu Destanı” yazıldı.
Aylardan “Eylül”…
Mevsim “ilkbahar”!
Evvela Kastamonu “kurtuldu”, ardından Türkiye…
Padişahtan, empeyalizmin işbirlikçilerinden, bölücülerden, ajanlardan, eşkiyalardan.
Boyun eğenlerden…
Köle olanlardan.
Gazi telgraf başında…
Kalbi Kastamonu’da.
“Mucize” gibi bir kurtarma harekatıydı…
“Film” gibiydi.
“İstiklal Yolu”nun temeli atıldı…
“Kağnı donanması” yürüdü.
“Resmi” olmasa da…
“Kalbi” bayramdır bugün.
- ••
Not:
Kastamonu’nun Kuvayı Milliye safına geçmesi “tarihi” bir olay şüphesiz…
Bu alanda yapılan bilimsel çalışma ise neredeyse “yok”.
Hasan İzzettin Dinamo’dan okuyoruz…
“Kutsal İsyan”.
Kastamonu Belediyesi’ne “görev” ve “sorumluluk” düşüyor olsa gerek bu konuda…
Bu şanlı koridor “aydınlatılmalı”.
Ve illaki…
Üsteğmen Şevket Bey’in şanlı adı Kastamonu tarihine altın harflerle yazılmalı.
Kalbimizde yaşıyor kahramanlarımız elbette…
Kitaplarda, sokaklarda, okullarda da yaşamalı.
MUSTAFA AFACAN