“Bir millet irfan ordusuna sahip olmadıkça, muharebe meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin kalıcı sonuçlar vermesi ancak irfan ordusuna bağlıdır.” (Mustafa Kemal Atatürk)
İnternette paylaşılan bilgilerde 14 Mart Tıp Bayramı ile ilgili olarak aşağıdaki bilgiler verilmektedir:
“14 Mart 1827’de, II. Mahmut döneminde, Hekimbaşı Mustafa Behçet’in önerisiyle ilk cerrahhanenin, Şehzadebaşı’daki Tulumbacıbaşı Konağı’nda, Tıphane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire adıyla kurulması, Türkiye’de modern tıp eğitiminin başladığı gün olarak kabul edilir. Okulun kuruluş günü olan 14 Mart, “Tıp Bayramı” olarak kutlanmaktadır. İlk kutlama, 1919 yılının 14 Mart’ında işgal altındaki İstanbul’da gerçekleşmiştir.”
Covid-19’un dünyada salgın haline gelmesi ile tüm sağlık çalışanlarımızın aylarca ailelerinden uzak kaldıklarını, eşlerine çocuklarına bulaştırma riskinden dolayı evlerine gidemeden otellerde misafirhanelerde kaldıklarını, ailelerine sarılamadan, onların kokularını hissedemeden, bazen görüntülü bazen bir camın arkasından iletişim kurduklarını aylarca izledik okuduk ancak şimdilerde nasıl sıkıntı çektiklerini çabucak unutur bir hale geldik.
Hastalığa yakalanan ve hastaneye yatan kişileri hayata tutundurabilmek adına uğraşırken koronaya yakalanan bazı sağlıkçılarımız maalesef hayatlarını kaybederken bazıları ise günlerce aylarca yoğun bakımda kaldılar.
Düşünün bir kere, salgının başlarında virüs ile ilgili yeterli bilgi yok, büyük bir belirsizlik var, kaygılar üst düzeylere çıkmış, yoğun bakımlar dolu, entübe edilen hastalar, sorumlu oldukları hastaların arka arkaya hayatlarını kaybetmesi, gözleri önünde bu kadar çok yitip giden hayatlar ve bu hastaları hayatta tutabilmek için uğraşan sağlık çalışanları.
İşte tam da bu günlerde ellerimiz patlayıncaya kadar bu insanları alkışladık, aileleri çocukları ile uzaktan iletişimlerini izledikçe bizimde gözlerimiz doldu, maskelerinin saatlerce yüzlerinde kalmasından dolayı kızarmış gözlerini ve terlemiş yüzlerini gördükçe ne yüce bir meslek sahibi olduklarını söyleyip durduk.
Bu zorlu dönemde yardım için çalışan çırpınan sağlıkçılara bazı kolaylıklar sağlandı birçok vaat de verildi, yeter ki moralleriniz hep üst seviyede olsun biz sizin her daim yanınızdayız mesajları verildi.
Verilen vaatlerin birçoğu yerine getirilmedi, son günlerde durum öyle bir hal aldı ki sanırsınız sağlıkçıların dini imanı hep para, hâlbuki bu vaatler verilmeden önce de aynı özveri ile çalışıyorlardı.
Özellikle sağlıkta şiddet olayının üstünde duruyorlar, gördükleri şiddet karşısında şiddet gösteren kişilerin hiçbir şey olmamış gibi ceza almamasından yakınıyorlar, özlük haklarının iyileştirilmesinden tutun, fazla çalışma saatlerinden şikâyet ediyorlar, Covid-19’un meslek hastalığı olarak kabul edilmesini istiyorlar ve bunun gibi istekleri var ve karşılığında da hak ettikleri ücreti istiyorlar.
Darp edilip gururuna yediremediğinden istifa eden, ağır çalışma şartları nedeniyle yurt dışına gitmek isteyen ve giden binlerce sağlık çalışanı var.
Ve denildi ki “Giderlerse gitsinler, biz yerlerine insan buluruz”
Evet, yerlerine insan! Kolay bulunur, zira bu ülkede 21. yüzyılda hâlâ üfürükçülerden medet uman insanlar var ise, bizde Afrika’nın geri kalmış bölgelerindeki kabilelerden kabile büyücülerini getirirsek hekim sorunumuz da çözülecektir herhalde.
Bülend Çadırcıoğlu