Tarih, 10 Aralık 1919…
Ülkemizin yabancı güçler tarafından işgal edilmesini protesto etmek amacıyla Kastamonu’da 3 bin kadının katılımıyla düzenlenen ilk Türk Kadın Mitingi…
Müdafaa-i Hukuk Kadınlar Cemiyeti adına Zekiye Hanım konuşuyor:
“Kardeşler, hemşireler!
Daha bir sene evvel kırmızı rengi ile başımızda dalgalanan ulu sancağımız, görüyorsunuz ki siyahlara, matemlere büründü. Muharebe meydanlarında vatan ve din uğrunda binlerce evlâdımızı gömdükten sonra; haktan, adaletten bahseden Avrupalılar’ın, bir seneden beri, yenildik diye başımıza açmadıkları felâket kalmadı.
Haktan en çok bahsedenler, haksızlığın en büyüğünü yaptılar. Daha dün bizim gibi refah ve saadeti; evi, barkı olan İzmir’deki dindaşlarımız, beyaz saçlı kadınlarımız, kundaktaki yavrularımız Yunanlılar’ın süngüsünden geçti. Her tarafı yüksek minarelerinden beş vakitte ism-i celâlullah bağırdan Adana’mız, Antalya’mız ve en nihayet güzel Ayıntab, Maraş, Urfa’mız elimizden alınmak isteniyor.
Hanımlar!
Büyük felâketlerimiz önünde evlâtlarımızın, kardeşlerimizin kanıyla suladığımız yurtlarımızın işgaline, kardeşlerimizin felâketine susacak mıyız? Hayır hanımefendiler! Mağlubuz, silâhımız yok, fakat göğsümüzde imanımız, bütün dünyayı halk eden Allah’ımız var. İşte biz de imanımıza ve Allah’ımıza istinaden haksızlara haksızlıklarını yüzlerine vurur ve cihan huzurunda ilân ettikleri adaleti taleb ederiz.
Hanımlar!
Biz, dünyayı kanlara boğan, insanları tavuklar gibi boğazlayan erkeklere müracaat edecek değiliz. Bizim gibi şefkatle, merhametle düşündüklerine şüphe etmediğimiz İtilâf devletlerinin büyük kadınlarına müracaat edecek ve birer telgrafla, bize yapılan haksızlıkları yazacak ve anlatacağız. Eğer onlar da hakkımızı teslim etmezlerse, evlâtlarımızın kanlarına kendi kanımızı karıştırarak erkeklerimizle bir safta, dinimiz ve istiklâlimiz için ölecek; haksızlara, zalimlere tarihin lanetlerini terk ederek şehâmetle öleceğiz.”
Mitingin yanı sıra, Müdafaa-i Hukuk Kadınlar Cemiyeti adına yabancı devlet adamlarının eşlerine bir de telgraf çekiliyor:
“(…) Gerekirse toprağın üstünde şerefsiz yatmaktansa, toprağın altında kahramanca yatmayı tercih edeceğimizi bildiririz.”
Tüm kahramanlarımızı saygı, minnet ve rahmetle anıyoruz…
●●●
Yakın tarihimizden şanlı bir sayfa…
Hepimiz için çok büyük bir gurur…
●●●
Şimdi biraz daha yakına gelelim…
19 Haziran 1996 tarihli Kastamonu Gazetesi’nde yazdıklarımızı okuyalım:
“Temel övünme noktalarımızdan biri, Kastamonu’nun işgal görmemiş oluşudur.
Evet, işgal görmedik…
Ama üretim biçimimizde bir dönüşüm yaşanamadığı için, geçmişte işgal gören iller kendilerini birer birer ‘kurtarmayı’ becerirken, yöremizin ekonomik anlamda ‘işgal altında’ kaldığını kabul etmeliyiz!”
Yürek yakan bir tespit…
Ama ne yazık ki bugün de hâlâ geçerli.
●●●
Sohbet ortamlarında çok kullanılan bir klişedir, bilirsiniz:
“Ali Rıza Ekonomisi!”
Kısaca özetleyelim:
“Anlı şanlı bir markanın Kastamonu bayiliğini alalım…
Mallar Ali Rıza Nakliyat Ambarı’yla ayağımıza gelsin…
Satış sonrası kârı cebimize indirelim…
Vadesi geldiğinde anaparayı firmaya gönderelim…
Mümkünse, yatırımımızı da Kastamonu dışında gerçekleştirelim!”
Elifi elifine bu anlayışı simgeler.
Ekonomimizin çarkı böyle döndü yıllarca…
Günler böyle akıp geçti…
Bi bakıma Con Ahmet’in devridaim makinesi gibi!
Öyle bir noktaya geldik ki, maalesef artık elimizde avucumuzda olana bile sahip çıkamıyoruz!
●●●
Gerçek ortada…
Ülkemizin işgaline karşı kadınıyla erkeğiyle, kanıyla canıyla direnen Kastamonu’dan, maruz kaldığı “ekonomik işgal”i yenebilmek için “muhtaç olduğu kudretin damarlarındaki asil kanda mevcut” olduğunu unutan Kastamonu’ya!
Ne kentimize, ne kendimize…
Yakışmıyor!
Elli yıldır başı kesik tavuk gibi oradan oraya savruluyoruz…
Delibozuk rüzgârlar misali, sabah ne taraftan kalkmışsak o taraftan “esiyoruz…”
Buna “dur” demeliyiz…
Değişmeden, sürekli aynı yöntemleri uygulayarak farklı sonuç alamayız.
Aklı başında tüm memleketler ticarileşmenin yol ve yöntemlerini çoğaltırken… Girişimciliği önemser ve gelişmiş dünyaya entegre olmaya çabalarken…
Biz hâlâ “köhnemiş” metotlarla devam edemeyiz!
●●●
Birilerinin cevahir yumurtlamasını bekleyemeyiz.
Formül belli:
- Bilimsel bilgi
- Etkin koordinasyon
- Odaklanma
- Planlama
- Bir de birbirimizle ve dünyayla temas halinde olma.
Hepsi bu.
Kimsenin elinde sihirli değnek yok. Olmasına gerek de yok.
Önce bunu bileceğiz!
Kamu, sivil toplum hep birlikte kafa kafaya vereceğiz…
“Çaresizsiniz” diyenlere…
Evet diyeceğiz…
Çare biziz!
●●●
Bir “Kastamonu Sosyo Ekonomik Master Planı” hazırlayacağız…
Durumdan vazife çıkarma cesareti gösterecek içimizden “bi usta”, büyük bir özgüvenle ve kucaklayıcı bir tavırla “ben hazırım” diyerek önümüze düşecek…
Gerçi defalarca yazdık…Meraklısı gazetemizin dijital arşivinden istediği an yazılarımıza ulaşabilir.
Olsun… Bir kez daha yazıyoruz.
●●●
Ne diyordu Yahya Kemal?
“Kökü mazide olan âtiyim.”
10 Aralık 1919’un yüzüncü yıl coşkusunu yitirmeden…
Yüzümüzü geleceğe çevirerek kendimize soralım:
Ne aralık bu hale geldik?
İdare-i maslahattan fırsat bulup hep beraber enine boyuna düşünelim bi aralık…
İş işten geçmeden!
Mehmet Yücel