“10 Aralık 1919 İlk Türk Kadın Mitingi” 100’üncü yıl etkinlikleri davetiyesi, kadının kamu gözündeki yerini göstermesi namına ders resmen, tertip komitesinde “kadının adı yok”…
Erkek milletinin eseri çünkü 10 Aralık 1919!
Davetiyenin önüne ve arkasına “kadın” fotoğrafları koymakla kadının hakkı ve yeri korunmaz…
Mitingini yaptıkları tarihi olayın kutlamasında “davet” sahibi olamadıktan sonra kadınlar, 100 yıl öncesine göre hakları çok daha geri demektir.
Tertip komitesi “Valilik, Belediye, KUZKA, UNESCO”…
Nerede 10 Aralık Kadın Platformu’nun ismi?
Cisimleri lazım kamuya anlaşılan…
İsimleri gereksiz.
Seneler senesidir ilimizdeki kadın derneklerinin oluşturduğu platform koşturur durur “10 Aralık” için…
İsimlerini davetiyeye yazmamak ne demek?
(“Şehven” bir hata olsa gerek…
Matbaacı unutmuştur.)
“10 Aralık 1919″da emperyalistlere meydan okuyan Kastamonu kadını bugün de aynı ruh ve kudrete sahip…
Kastamonu Kadını’nın manevi şahsiyeti karşısında lafı olmaz o cüsseli kurumların.
Öğretmenin kıymeti
Kıyamet çağı…
Kastamonu.
Makam odası…
Fotoğraf ve resim.
Özenle çerçevelenmiş iki resim duvarda…
İki kişi.
“Gazi Mustafa Kemal Atatürk”…
Boynunda kravat.
“Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan”…
Boynunda kravat.
İki cumhurbaşkanı…
İki kravat.
Fotoğrafta…
4 kişi.
“Türkiye Cumhuriyeti Valisi”…
Boynunda kravat.
3 öğretmen…
Boyunlarında kravat yok.
Mesai saati…
Mülki idarenin baş amiri kravatlı.
Mesai saati…
Memur kravatsız.
Mesai saati…
Kılık kıyafet yönetmeliği tatilde.
Kurucu merhum devlet başkanı, görevdeki cumhurbaşkanı, görevdeki vali…
Boyunları kravatla sıkboğaz.
Geleceğimizin mimarları olarak kabul ettiğimiz öğretmenler ise…
Yaka bağır ferferah.
Devlet tarihimizde öğretmen hiç bu kadar kıymetli olmamıştı…
Baş tacı edilmemişti.
Kanun yolda kaldı…
“Sivil itaatsizlik” koşuyor.
Kıyamet çağı…
Devlet, kravatla terliyor.
Sorun, çocukluğumda
Cumhuriyet İlkokulu’nda okudum…
Merhum Mustafa Kuş, öğretmenimdi.
Kılık kıyafete “takık” olmamın sebebi bu…
Çocukluğumda hasar aldım.
Asla unutmayacağım, adını her daim adımdan önce aklımda tutacağım, hayat felsefemi kendi elleriyle yazan merhum öğretmenimden şikayetçiyim hakim bey…
Hastalığımın sebebi “Cumhuriyet” ve “Öğretmen”.
Beş yıl boyunca bir gün olsun sakal traşsız görmedim öğretmenimi…
Saçları “jön” gibi taralıydı her daim.
Boyuna beyaz ince çizgili lacivert elbisesini ulusal bayram günlerinde tercih eder, beyaz gömleğinin boynuna kırmızı kravatını takar, elbisesiyle aynı kumaştan yelek, lacivert jilet gibi kundura ayakkabılarını giyerdi…
Yelekli koyu renk sarı takım elbisesini de pek severdi.
Mandolin çalardı…
Hayranlıkla izlerdim.
“Öğretmen” denildiğinde…
Kafamdaki “öğretmen” Mustafa Kuş oldu hep.
Nur içinde yat canım öğretmenim, Yaradan’ın işine karışılmaz ama mekanınızın cennet olduğundan eminim, dualarım sizinle…
Ellerinden öperim.
Şikayetçiyim yine de hakim bey…
Cumhuriyet’ten ve öğretmenimden.
MUSTAFA AFACAN